#En Sık Görülen Kadın Hastalıkları
Explore tagged Tumblr posts
Text
Perinatoloji, anne ve bebeğin sağlığını hamilelik döneminde inceleyen tıp dalıdır. Özellikle yüksek riskli gebelikler ve bu süreçte ortaya çıkabilecek olası sağlık problemleri üzerine yoğunlaşan perinatoloji, doğum öncesi (prenatal) ve doğum süreci ile ilgilenen özel bir alandır. “Maternal-Fetal Tıp” olarak da adlandırılan perinatoloji, kadın doğum uzmanları ve diğer sağlık profesyonelleri ile iş birliği yaparak anne ve bebeğin güvenliğini sağlamayı hedefler.
Perinatoloji Alanının Amacı
Perinatolojinin temel amacı, anne ve bebek sağlığını korumak ve hamilelik sürecinde karşılaşılabilecek riskleri en aza indirmektir. Bu alan, hamilelik sürecinde anne adayında veya bebekte meydana gelebilecek sorunları erkenden tespit ederek, gerekli önlemlerin alınmasını sağlar. Yüksek riskli gebelikler, genetik hastalıklar, erken doğum riski, bebeğin gelişiminde görülen anomaliler gibi durumlar perinatolojinin kapsamına girer. Perinatoloji uzmanları, bu tür durumlarla karşılaşıldığında gebelik boyunca takip, danışmanlık ve gerektiğinde tedavi süreçlerini yönetir.
Yüksek Riskli Gebelik Nedir?
Yüksek riskli gebelik, annenin ya da bebeğin sağlığını olumsuz etkileyebilecek belirli faktörlerin bulunduğu gebelikleri tanımlar. Perinatoloji, bu gibi durumlarda anne adayının hamilelik sürecinde ihtiyaç duyduğu özel ilgiyi ve tedaviyi sağlamaya odaklanır. Örneğin, annenin ileri yaşta olması, kronik rahatsızlıklarının bulunması (diyabet, hipertansiyon gibi), daha önce düşük veya erken doğum geçmişi olması, çoğul gebelik (ikiz, üçüz gibi) gibi durumlar gebeliği yüksek riskli hale getirebilir. Ayrıca, hamilelik sürecinde bebeğin büyüme geriliği, kalp hastalıkları veya genetik bozukluklar gibi durumlar tespit edildiğinde perinatologlar devreye girer.
Perinatoloji Uzmanlarının Rolü
Perinatoloji uzmanları, kadın doğum uzmanları ile yakın çalışarak anne ve bebeğin sağlığını korumaya yönelik gerekli önlemleri alırlar. Bu süreçte perinatologlar, ultrason ve detaylı tarama testleri gibi özel tetkikleri kullanarak bebeğin gelişimini yakından takip eder. Yüksek riskli gebeliklerde yapılan tetkikler, annenin sağlık durumu, bebekte herhangi bir yapısal veya genetik problem olup olmadığı hakkında bilgi verir. Gerekli durumlarda genetik testler, kan testleri ve amniyosentez gibi ileri tetkiklerle daha ayrıntılı bilgi sağlanır.
Perinatolojide Kullanılan Test ve Tetkikler
Perinatoloji alanında en sık kullanılan tetkiklerden biri detaylı ultrason muayenesidir. Bu yöntem, bebeğin organ gelişimi ve fiziksel sağlığı hakkında bilgi verir. Detaylı ultrason muayenesi genellikle hamileliğin ikinci üç ayında yapılır ve bebekte herhangi bir yapısal anomali olup olmadığını belirlemede kullanılır. Bunun yanı sıra, risk durumuna göre amniyosentez (anne karnındaki sıvıdan örnek alma) veya koryon villus biyopsisi (plasenta dokusundan örnek alma) gibi invaziv testler de yapılabilir. Bu testler, bebeğin kromozom yapısını ve genetik sağlık durumunu incelemek amacıyla uygulanır.
Perinatoloji Alanında Sık Karşılaşılan Durumlar
Perinatoloji uzmanlarının sık karşılaştığı durumlar arasında prematüre doğum riski, gestasyonel diyabet, fetal büyüme geriliği, doğumsal anomaliler ve preeklampsi gibi gebelik komplikasyonları bulunur. Örneğin, preeklampsi, hamilelik sırasında anne adayının tansiyonunun yükselmesiyle ortaya çıkan ciddi bir durumdur ve bebeğin sağlığını olumsuz etkileyebilir. Perinatoloji uzmanları, bu gibi durumlarda erken müdahale sağlayarak anne ve bebeğin sağlığını korumaya çalışırlar.
Perinatoloji, yüksek riskli gebelikler ve anne-bebek sağlığı üzerine odaklanan özel bir tıp dalıdır. Gebelik süresince karşılaşılabilecek çeşitli komplikasyonlar için erken teşhis ve tedavi imkanları sunarak, anne ve bebeğin sağlığını korumayı hedefler. Bu alanda çalışan uzmanlar, kapsamlı test ve tetkikler aracılığıyla gebelikteki riskleri değerlendirmekte, gerektiğinde tedavi süreçlerini planlamakta ve doğumun sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için gerekli adımları atmaktadır.
0 notes
Text
Zehirsiz Sofralar - İşlevsel Ormanlar -II-
Çiftçilerde Zehrilenme vakaları, Kanser ve Kısırlık
Bir Şeftali üreticisi veya bir çiftçi nasıl kanser olabilir? Yediği bir meyveden, ya da içtiği sudan mı? Yoksa oksijen alabilmek için soluduğu havadan mı?
Çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. Tamer Güvenir, çalıştığı hasatahanede karşılaştığı zehirlenme vakalarından bahsederken, çiftçilerin ilaçlama yaparken maske, eldiven veya çizme gibi korunma araçlarını kullanmadıklarından dolayı birçok kez akut ve kronik zehirlenme sonucunda hastahanin acil bölümünde müdahele ettiklerini söylüyor. Bu vakalarda hızlı müdahele edilmememsi durumunda ölüme sebeb olacağı ve hızlı müdahelede ilk olarak kıyafetlerin çıkartılıp iyice yıkadıktan gerekli tedaviye başlandığını alnattı.
Bu çıplanma halini çok yanlış anlayan bazı çiftçilerin soyunup, çıplak halde tarlarda çalışmaya başladıklarını ve zehirlenme vakalarında, zehirlenmeyi çok daha hızlı yaşayan çiftçilerin sayısında bir artış olduğunu, ölüm oranlarının arttığını ve daha bir çok acıklı ve traajik hikayelerin olduğunu anlattı bir de.
İnsanda en büyük zarar akut ve kronik zehirlenme. Çocuklar büyüme ve gelişme evreleri daha hızlı olduğundan dolayı yetişkinlere göre daha kolay zehirlenirler, ve bu zehirlenme sonucunda hormonal değişim ve nörolojik bileşim üzerinde baskılanma gerçekleşiyor.
GDO’ lu ürünlerin 80%’ inde ot ilacı denilen (herbisit) en etkin maddesi olan Glifosat’ ın (Glyphosate) , WHO (Dünya Sağlık Örgütünün) kanser arşatırmaları bölümü, Kanser Araştırmaları Kurumu (IARC) “insanlarda muhtemelen kanser yapar” açıklamasını yaptı. Glisofat en yaygın herbisit olarak tarım, orman, şehir ve konutlarda uygulanıyor. GDO’ lu ürünlerde daha da fazla artmış durumda. GDO, soya ve mısır üretimlerinde kullanılır ve Roundup adı ile satılan glisofat, havada, suda ve yiyeceklerin yanı sıra, tarım işçilerinin kan ve idrarlarında da tespit edilmiştir.
Kadın Doğum Uzmanı ve Çiftçi, Dr Sertaç Kayın, Dünyada hastanelerdeki en yoğun bölüm Onkoloji bölümü olmaya başladığını, kanser oranlarının ivmelenerek arttığını ve bunların en önemli sebebinin tarım ilaçları ve pestisistler olduğunun artık aşikar olduğunu söylüyor. Artık ana sütünün bile temizlik ve saflık anlamına gelmediğinin, onun bile zehirli olduğunun altını çiziyor.
Fransa’ da Sağlık ve Tıbbi Araştırmalar Merkezi doktoru Dr. Luc Multigner, tarım ilacı kullanımının en yüksek olduğu Arjantin’ de, tarım ilaçları ile düşük sayıda sperm ve erkeklik hormonu arasındaki bağı ortaya çıkardı.
1995-1998 yılları arasında kısırlığına çözüm arayan 225 çiftçi üzerinde yapılan araştırma da, içinde çözücü bulunan böcek ilaçları ile kimyasaların, erkek üreme sistemine zarar verdiği sonucuna vardı. “Araştırmalar, düşük sperm parametresine sahip erkeklerin, geçtitğimiz son birkaç yıl içinde sık aralıklarla böcek ilacı ve çözücülere maruz kaldığını gösterdi.” diye konuştu. Dr. Multigner, böcek ilaçlarının erkeklerde testesteron oranını düşürürken, kadınlık hormonu olan österejen hormonunu ise artırdığına da işaret etti.
Gelişmekte olan ülkelerde çevre yasalarının sanayileşmiş ülekelere göre çok daha gevşek oluğuna dikkat çeken Dr. Multiger,
“Sorun şu ki, az gelişmiş ülkelerde az gelişmiş yasalar var ve insanlar sorunun tam olarak da farkında değil” i ne kadar da güzel söylemiş.
Yaşadığımız coğrafya ve Yurdumuz’ da görülen kanser vakalarının ivmeli bir şekilde artış sebebinin, sağlıklı diye yediğimiz bir sebze veya meyve, içtiğimiz bir bardak su ve temiz oksijen diye içimize çektiğimiz zehirlerden olduğunu bilmek, ne kadar gelişmiş bir ülke ve yasaları olduğunu ve insanların sorunun tam olarak da ne oluduğunun bile farkında olmamaları çok üzücü ve acı bir gerçeklik değil midir?
Haftaya devam...
0 notes
Text
Kadın hastalıkları uzmanından yaz ayları için enfeksiyon uyarısı!
https://pazaryerigundem.com/haber/185087/kadin-hastaliklari-uzmanindan-yaz-aylari-icin-enfeksiyon-uyarisi/
Kadın hastalıkları uzmanından yaz ayları için enfeksiyon uyarısı!
Deniz, güneş ve kum üçlüsü tüm cazibesiyle göz kırpıyor ancak bazı noktalarda sakınmayı elden bırakmamak gerekiyor. Zira sıcak hava, nem, deniz, havuz ve ortak tuvaletler derken, bazı enfeksiyonlar kadınlarda ciddi riskleri beraberinde getirebiliyor. Nev Esentepe’den Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Harun Şimşek, yaz aylarında kadınları bekleyen enfeksiyon riskleri hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
BURSA (İGFA) – Deniz, havuz ve ortak tuvaletler bazı enfeksiyon türlerinin kadınlarda ciddi riskleri beraberinde getirdiğini ifade eden Nev Esentepe’den Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Harun Şimşek, yaz aylarında kadınlarda yaygın görülen enfeksiyonları ve korunma yollarını anlattı.
Uzman Doktor Şimşek, “Bu dönemlerde ara ara çıkılan tatiller sayesinde biraz dinlenir, denizin, havuzun ve açık havanın tadını çıkarırız. Ancak aşırı sıcaklar nedeniyle bazı sağlık sorunları da yaşarız. Özellikle kadınlar, aşırı sıcak havalarda terleme nedeniyle veya yeterince temiz olmayan havuz ve deniz suyu nedeniyle enfeksiyonlarla karşılaşabilir” dedi.
DENİZ VE HAVUZ, GENİTAL FLORAYI ETKİLİYOR
“Islak mayo veya bikini ile beklemek ve suyun içinde fazla kalmak, risk faktörleridir” diyen Dr. Şimşek, “Kapalı havuzlar, küçük havuzlar, buralara gelen kalabalık insan toplulukları, özellikle küçük çocukların buraya rağbet etmesi nedeniyle bir enfeksiyon kaynağı olabiliyor. Bu bulaşma, ağız yoluyla olabileceği gibi solunum yoluyla ya da gaita yolu dediğimiz idrar dışkı yoluyla da bulaşabiliyor. Özellikle dar çamaşırların giyilmesi, denize ve havuza girdikten sonra ıslak mayo veya bikini ile beklemek ve suyun içinde fazla kalmak risk faktörleridir” dedi.
İdrar yolu enfeksiyonunun böbreklere sıçraması gibi komplikasyonlara neden olabildiğinin altını çizen Dr. Harun Şimşek, “Sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, devamlı idrarın olması hissi, karın ve kasık ağrısı, idrarda renk ile koku değişikliği gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Yaz aylarında, havuz ve denize sıkça girilmesi nedeniyle görülme sıklığı daha da artıyor. Yakınmalar oluştuğunda zaman kaybetmeden doktora başvurmayı ihmal etmeyin, aksi halde tedavi süreci uzuyor, enfeksiyonun böbreklere sıçraması gibi komplikasyonlar oluşabiliyor” ifadelerini kullandı.
NASIL KORUNMALI?
Özellikle havuz ve soyunma kabinleri gibi ortak kullanım alanlarında zararlı bakterilerin bulaş riskinin arttığından dikkatli olmak gerektiğini belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Şimşek, “Bol bol su içmeyi ihmal etmeyin. İdrarınızı kesinlikle tutmayın. Tuvalet sonrası temizliği, önden arkaya doğru yapmaya özen gösterin. Hijyeninden emin olmadığımız havuza girmeyin. Ayrıca havuza nispeten daha tenha olan sabah erken saatlerde girmeniz enfeksiyon riskini azaltacaktır” dedi.
Uzman Doktor Harun Şimşek, korunmanın en önemli yollarından birinin el yıkama alışkanlığı olduğunu vurgularken, “Tuvaletler, ortak kullanılan duşlar, soyunma odaları, buralardan da geçiş söz konusu olabiliyor. El yıkamak, havuzun temizliği, klorlanması, havuzun içinde su akışının devridaim olması ve günlük bakımlarının yapılması gerekiyor. Denizde böyle bir enfeksiyon riski oldukça düşük. İmkânı olan insanlar için denize girmek biraz daha avantajlı ama havuza giriyorsak da bu günlük bakımlara, havuzun klorlanmasına oldukça dikkat edilmesi gerekiyor” ifadelerine yer verdi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Rahim Ağzı Kanserinden Korunma Yolları
Rahim ağzı kanserinden korunmanın yolları ve tarama konularında bilgi veren Dr. Özveren, smear testinin önemine dikkat çekti. Rahim ağzı kanserinden korunmak için yapılması gerekenlere dikkat çeken Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Serap Mollaoğlu Özveren, “Korunmak için en önemli adım 9’lu aşıdır. Olabildiğince erken dönemde bireyin kendisi ve 12 yaşını geçmiş çocukları aşılanmalıdır. Bunun dışında, özellikle cinsel hayat başladıktan sonra tarama testleri, düzenli jinekolojik muayene kontrolleri ve smear alınması çok önemlidir” dedi. RAHİM AĞZI KANSERİNDE DOĞRU BİLİNEN 10 YANLIŞ
HPV Virüsü
Özveren, rahim ağzı kanseri hakkında açıklamalarda bulundu. Rahim ağzı kanserinin tanımını yapan Op. Dr. Özveren, “Rahim ağzı kanseri, rahimin alt kısmı olan servikste oluşan kanser türüdür. Dünya üzerinde her 2 dakikada bir kadının hayatını kaybetmesine yol açan ve kadınlarda meme kanserinden sonra en fazla görülen ikinci kanser türü olarak geçmektedir. Çoğunlukla etkeni HPV virüsüdür ve kronik enfeksiyon zemininde gelişir. HPV enfeksiyonu oldukça sıktır; cinsel aktif kadınların yarısı yaşam boyu HPV enfeksiyonu ile karşılaşır. Kanda dolaşan bir virüs değildir, kan testlerinde sonuç vermez. Dokuya yerleşen bir DNA virüsüdür. Genital bölgede özellikle serviksi çok sever” diye konuştu.
Her HPV Enfeksiyonu Kansere Yol Açmayabilir
HPV enfeksiyonunun kanama ve akıntı dâhil herhangi bir şikâyete neden olmadığını dile getiren Op. Dr. Özveren, “Ayrıca her HPV enfeksiyonu serviks kanserine ilerlemez. Serviks kanserine yol açabilen yaklaşık 15 HPV tipi ‘yüksek riskli HPV’ olarak tanımlanır. HPV tip 16 ve 18 pek çok yerde olduğu gibi Türkiye’de de servikal kanserlerle ilişkili en sık görülen iki yüksek risk HPV tipidir” dedi.
Ağız, Boğaz ve Vajen Gibi Kanserleri de Tetikleyebilir
Serviks kanserlerinin çoğunda olayı başlatan etkenin HPV bulaşması olarak bilindiğini dile getiren Op. Dr. Özveren, “HPV ile enfekte çoğu insan buna bağlı ciddi problemler yaşamaz, ancak HPV taşıyan bireylerin az bir kesiminde kanser gelişebilir. HPV; ağız, boğaz, vajen, vulva ve serviks kanseri gibi birçok kanser tipinin ortaya çıkma olasılığını artırır” ifadelerini kullandı. RİSK FAKTÖRLERİ Op. Dr. Özveren, rahim ağzı kanserinde risk faktörlerini şöyle sıraladı: Erken yaşta ilişkiye başlamak, Partner sayısının çok olması, Partnerin partner sayısının çok olması, Sigara kullanmak, Bağışıklık sisteminin zayıf olması, örneğin HIV enfeksiyonu, organ nakli nedeniyle immun sistemi baskılayan ilaç kullananlar, Anormal Pap smear sonucu olan ya da kanser öncesi servikal hücre değişiklikleri tanısı, öyküsü olan kadınlar, Düzenli Pap test yaptırmayan kadınlar, HPV teşhisi konmuş kadınlar, HPV aşısı yaptırmamış kadınlar. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) Read the full article
0 notes
Text
İSG Uzmanları Sınava Hazırlık - 2 Bölüm
Çalışanların yaşam hakkını gözetecek, iş kazaları ve meslek hastalıklarını önleyecek isg kültürü için hazırlanan İSG Uzmanları Sınava Hazırlık - 2 Bölüm. NİG bünyesindeki İSG Profesyonellerinin özverili çalışmalarıyla hazırlanan 2022 mevzuatlarına bire bir uyan, ayrıca çeşitli kaynaklardan derleyerek hazırlamış olduğumuz çalışmalara, bilgi ve dokümanlara, buradan ulaşabilirsiniz. Umarız, İş Güvenliği Uzmanlığı adayları ve sınıf yükseltmek isteyen İSG profesyonelleri için faydalı olur. İSG müfredatına uygun çalışmalara ve binlerce soru çözümlerine, rehber ve dokümanlara artık Online İSG'den ulaşabilirsiniz.
İSG Uzmanları Sınava Hazırlık - 2 Bölüm
Meslek Hastalıkları
Meslek hastalıkları yasal ve bildirimi zorunlu hastalıklardır. Son yıllarda en sık görülen meslek hastalığı Silikoz ve Silikotuberküloz hastalığıdır. En sık görülen yaş grubu : 40-50 yaş grubudur. Türkiye’de 1946-2005 yılları arasında 142.469 kişinin iş kazası ve meslek hastalığı sonucu hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Daha yakın dönemlere bakıldığında, Türkiye’de 2007–2015 yılları arasında iş kazaları sonucu 11.205 çalışanın yaşamını kaybettiği görülmektedir. Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) 2016 yılı verilerine bakıldığında ise, 286.068 iş kazasının yaşandığı ve bu kazalarda 1369’u erkek ve 36’sı kadın olmak üzere 1405 çalışanın yaşamını kaybettiği görülmektedir. 2016 yılında iş kazalarına bağlı olarak yaşamını kaybedenlerin sayısı 2015 yılına göre yaklaşık ’lik bir artış göstermiştir.
Meslek Hastalıklarının Sınıflandırılması ;
Mesleki Kanserler
Grup 1. Kesin kanser yapan maddeler Grup 2. A. Muhtemel Kanserojen maddeler B. Şüpheli Kanserojen maddeler Grup 3. Hayvanlarda kanserojen Grup 4. Muhtemelen kanserojen olmayan maddeler
Bazı mesleklere özel hastalıklar
Bissinoz: Teksti işleri Antrakozis: Kömür madenleri Sideroz : Dokularda demir birikimi Talkozis : Lastik sanayi
Meslek Hastalıkları Tanısı Konulması için Gerekenler
- Hastalıkla çalışmanın veya çalışma ortamının arasında zorunlu nedensellik bağı olması, - Kişinin SGK’lı olması, - Hastalığın; - Meslek hastalığı listesinde yer alması, - Kişinin ilgili hastalık maruziyet değerinin üstünde maruziyeti olması, - Hastalığın yükümlülük süresi içinde çıkması, - Meslek hastalığının yetkili hastanelerde hekim raporuyla belirlenmesi, - Kurum Sağlık Kurulu tarafından onaylanması, - Aynı şartlar altında deneysel olarak meydana getirilebilen hastalıklar olması
Ön Tanı Sonrası Meslek Hastalığının Bildirimi
Ön kanı koyulduğu takdirde 6331 sayılı İş sağlığı ve güvenliği kanuna göre işveren, bu durumu Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularına sevk etmekle yükümlüdür. (3 işgünü içerisinde)
Meslek Hastalığı Kesin Tanı Süreci
5510 sayılı kanuna göre Sigortalının çalıştığı işten dolayı meslek hastalığına yakalanması; - S.B meslek hastalıkları hastaneleri - Eğitim ve araştırma Hastaneleri - Devlet üniversite Hastaneleri tarafından düzenlenecek sağlık kurulu raporuyla belgelendirilmektedir.
Kesin Tanı Sonrası Meslek Hastalığının Bildirimi
Yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucuları meslek hastalığı tanısı koydukları vakaları en geç on gün içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirir.
Hangi Hastalıklar Meslek Hastalığıdır?
- Hangi hastalıkların meslek hastalığı sayılacağı Meslek Hastalıkları Listesine göre tespit ve tayin edilir. - Bir hastalığın Meslek Hastalığı sayılabilmesi için o hastalığın yükümlülük süresi içerisinde meydana gelmiş olması gerekmektedir. - Yükümlülük Süresi; Sigortalının meslek hastalığına sebep olan işinden fiilen ayrıldığı tarih ile meslek hastalığının meydana çıktığı tarih arasında geçen en uzun süreyi ifade eder. - Bazı durumlarda ise hastalığın meslek hastalığı olduğunun tespiti için kişinin o işte belirli bir süre hastalık yapıcı etkenlere maruz kalması gerekmektedir. - Maruziyet Süresi; Sigorta mevzuatının bir hastalığı meslek hastalığı olarak kabul etmesi için gerekli olan asgari etkilenme süresini ifade eder.
Risk Değerlendirmeleri
Risk, belirli bir tehlikeli olayın meydana gelme olasılığı ile bu olayın sonuçlarının ortaya çıkardığı zarar, hasar veya yaralanmanın şiddetinin bileşimini ifade eder
Risk Değerlendirmesi Gereken Durumlar
İşyerinde, daha önce hiç risk değerlendirmesi yapılmamış olması ve çalışanların sağlık ve güvenliğini etkileyebilecek aşağıda belirtilen önemli değişikliklerin olması durumunda, risk değerlendirmesi yapılması gereklidir; - Yeni bir makine veya ekipman alınması, - Yeni tekniklerin geliştirilmesi, - İş organizasyonunda veya iş akışında değişiklikler yapılması, - Yeni hammadde ve/veya yarı mamul maddelerin üretim sürecine girmesi, - Yeni bir mevzuatın yürürlüğe girmesi veya mevcut mevzuatta değişiklik yapılması, - İş kazası veya meslek hastalığı meydana gelmesi, - İş kazası veya meslek hastalığı ile sonuçlanmasa bile yangın, parlama veya patlama gibi işyerindeki iş sağlığı ve güvenliğini ciddi şekilde etkileyen olayların ortaya çıkması.
Risk Analiz Metotları
L Tipi Matris Analiz Metotu L tipi matris sebep-sonuç ilişkilerinin değerlendirilmesinde kullanılır. Bu metot basit, tek başına risk analizi yapmak zorunda olan analistler için idealdir. Analistin birikimine göre metodun başarı oranı değişir. Bu metot, işletmelerde özellikle aciliyet gerektiren ve biran evvel önlem alınması gerekli olan tehlikelerin tespitinin yapılabilmesi için kullanılmalıdır. Risk=Şiddet X İhtimal (1-6: Düşük risk/8-12: Orta risk/12-25: Yüksek risk)
X Tipi Matris Analizi Tek başına bir analistin yapmasına uygun değildir. 5 yıllık geçmiş kaza araştırmasına ihtiyaç vardır. Tecrübeli bir takım lideri önderliğinde disiplinli bir takım çalışması gerektirir. Daha önce meydana gelmiş bir kazanın veya buna bağlı bir olayın tekrarlanma olasılığı da değerlendirilir. Değerlendirme sonucunda riskin giderilmesi için alınacak önlemlerin maliyet analizi de yapılarak, riskin maliyeti ile riski transfer etme imkânı var ise iki maliyet kıyaslanır.
Fine-Kinley Metodu Bu metot ile olası risklerin sonuçları derecelendirilir. Tehlikenin gerçekleşmesi halinde insan, işyeri ve çevre üzerinde oluşturacağı zarar ya da hasarın şiddeti değerlendirilir. Kullanımı kolay olan ve yaygın olarak kullanılan metottur. İşyeri istatistiklerinin kullanımına imkân sağlar. Risk değeri yüksekliğine göre alınacak önlemlerin aciliyeti belirlenir ve risk düzeyine göre önem sıralaması yapılır.
Hata Türleri ve Etki Analizi (FMEA) En yaygın biçimde kullanılan metotlardan biridir. Metodun temeli; herhangi bir sistemin tamamı veya bölümleri ele alınıp; bunlardaki kısımlar, aletler, bileşenlerde ortaya çıkabilecek arızalardan hem bölümlerin hem de bütün sistemin nasıl etkilenebileceği ve çıkabilecek sonuçlar analiz edilir. FMEA Çeşitleri: 1- Sistem FMEA 2- Tasarım FMEA 3- Proses FMEA 4- Servis FMEA
Ön Tehlike Analizi (PHA) Amacı, sistemin veya prosesin potansiyel tehlikeli parçalarını tespit ederek değer biçmek ve tespit edilen her bir potansiyel tehlike için az ya da çok kaza ihtimallerini belirlemektir. Ön tehlike analizi yapan bir analist, tehlikeli parçaları ve durumları gösteren kontrol listelerine güvenerek bu analizi yapar. Bu listeler kullanılan teknolojiye ve ihtiyaca göre düzenlenir. Bu listelerde belirlenen tehlikeler daha sonra risk değerlendirme formunda değerlendirilir. Bu metot kapsamlı detaylar sağlamak maksadıyla dizayn edilmemiştir. Ön tehlike analizi, tesisin son tasarım aşamasında ya da daha detaylı çalışmalara model olarak kullanılabilecek olan hızla hazırlanabilen kalitatif bir risk değerlendirme analizidir. Her bir sakıncalı olay veya tehlike için mümkün olan düzeltmeler ve önleyici ölçümler ile formüle edilir. Bu analizden çıkan sonuç, hangi tür tehlikelerin sıklıkla ortaya çıktığını ve hangi analiz metotlarının uygulanmasının gerektiğini belirler.
Hata Ağacı Analizi (FTA)
Kantitatif bir teknik olarak hatayı alt bileşenlere ayırarak inceler. FTA’nın amacı, hataların mekanizmalarını; mekanik, fiziksel, kimyasal veya insan kaynaklı hataları tanımlamaktır. FTA muhtemel alt olayları mantıksal bir diyagramla şematize eder; güvenilirlik ve olasılık teoremleri ile birlikte kullanılır. Daha sonra bulunan kök nedenler FMEA tablosunda irdelenir. Daha detaylı bilgi için İSG Uzmanı arkadaşım Evrim Uzun'un bu konuda hazırladığı çalışmaya BURADAN ulaşabilirsiniz. Tehlike ve İşletebilme Analizi (HAZOP) Kimya sektöründeki proseslerde ve kritik sistemlerde uygulanır. Kimya endüstrisi tarafından, bu sanayinin özel tehlike potansiyelleri dikkate alınarak geliştirilmiştir. Multidisipliner bir tim tarafından, kaza odaklarının saptanması, analizleri ve ortadan kaldırılmaları için uygulanır. Belirli kılavuz kelimeler kullanarak yapılan sistemli bir beyin fırtınası çalışmasıdır. Çalışmaya katılanlara, belli bir yapıda sorular sorulup, bu olayların olması veya olmaması halinde ne gibi sonuçların ortaya çıkacağı sorulur. Daha detaylı bilgi için İSG Uzmanı arkadaşım Kadir Bilen'in bu konuda hazırladığı çalışmaya BURADAN ulaşabilirsiniz. Olay Ağacı Analizi (ETA) Bir kazanın operatör hataları ve sistemdeki bozukluklar ile nereye ilerleyeceğini görmek için olay analizi metodu seçilir. Kantitatif bir analiz sistemidir. Lojik hesaplama sistemi kullanılır. Kaza öncesi ve kaza sonrası durumları gösterdiğinden sonuç analizinde kullanılan başlıca tekniktir. Diyagramın sol tarafı başlangıç olay ile bağlanır, sağ taraf işletmedeki hasar durumu ile bağlanır en üst ise sistemi tanımlar. Eğer sistem başarılı ise yol yukarı, başarısız ise aşağı doğru gider. Neden-Sonuç Analizi Bu teknik nükleer enerji santrallerinin risk analizinde kullanılmak üzere Danimarka RISO laboratuvarlarında yaratılmıştır. Diğer endüstrilerin sistemlerinin güvenlik düzeyinin belirlenmesi için de adapte edilebilir. Neden-Sonuç Analizi, Hata Ağacı Analizi ile Olay Ağacı Analizi’nin bir harmanıdır. Neden-Sonuç Analizi’nin amacı, olaylar arasındaki zinciri tanımlarken, istenilmeyen sonuçların nelerden meydana geldiğini belirlemektir. Detaylı bir neden-sonuç diyagramı, balık kılçığı şeklindedir, bu yüzden Balık Kılçığı Diyagramı olarak da adlandırılır. Diyagramı çizmek için gereken sebepler beyin fırtınası veya takım üyeleri tarafından önceden hazırlanmış basit kontrol çizelgeleri kullanılarak üretilir. Olursa Ne Olur (What If)..? Bu metot, fabrika ziyaretleri ve prosedürlerin gözden geçirmesi esnasında yararlıdır. Hali hazırda var olan kaçınılmaz potansiyel tehlikelerin tespit edilme oranını yükseltir. Bu metot işlemlerin herhangi bir aşamasında uygulanabilir ve daha az tecrübeli risk analistleri tarafından yürütülebilir. Genel soru olan “Olursa Ne Olur?” ile başlar ve sorulara verilen cevaplara dayanır. Aksaklıkların muhtemel sonuçları belirlenir ve sorumlu kişiler tarafından her bir durum için tavsiyeler tanımlanır. Sistemin olumsuz yanı ise risk analistinin dikkati yalnızca bir noktaya odaklanması ya da analistin tecrübesi o noktadaki tehlikeyi görmesine olanak vermemesidir. Ön Tehlike Analizi (PHA) Amacı, sistemin veya prosesin potansiyel tehlikeli parçalarını tespit ederek değer biçmek ve tespit edilen her bir potansiyel tehlike için az ya da çok kaza ihtimallerini belirlemektir. Ön tehlike analizi yapan bir analist, tehlikeli parçaları ve durumları gösteren kontrol listelerine güvenerek bu analizi yapar. Bu listeler kullanılan teknolojiye ve ihtiyaca göre düzenlenir. Bu listelerde belirlenen tehlikeler daha sonra risk değerlendirme formunda değerlendirilir. Bu metot kapsamlı detaylar sağlamak maksadıyla dizayn edilmemiştir. Ön tehlike analizi, tesisin son tasarım aşamasında ya da daha detaylı çalışmalara model olarak kullanılabilecek olan hızla hazırlanabilen kalitatif bir risk değerlendirme analizidir. Her bir sakıncalı olay veya tehlike için mümkün olan düzeltmeler ve önleyici ölçümler ile formüle edilir. Bu analizden çıkan sonuç, hangi tür tehlikelerin sıklıkla ortaya çıktığını ve hangi analiz metotlarının uygulanmasının gerektiğini belirler. İş Güvenlik Analizi (JSA) Kişi veya gruplar tarafından gerçekleştirilen iş görevleri üzerinde yoğunlaşır. Bir işletme veya fabrikada işler ve görevler iyi tanımlanmışsa bu metodoloji uygundur. Analiz, bir iş görevinden kaynaklanan tehlikelerin doğasını direkt olarak irdeler. İş Güvenlik Analizi dört aşamadan oluşur: 1-Yapı 2-Tehlikelerin tanımlanması 3- Risklere değer biçilmesi 4- Güvenlik ölçüsü analizi
Kaza Oluşum Teorileri
Tek Faktör Teorisi:
Bu teori, bir kazanın tek bir nedenin sonucu olarak ortaya çıktığını ileri süren görüşten doğar. Eğer bu tek neden tanınabilir ve ortadan kaldırılabilir ise kaza tekrar etmeyecektir. Bu teori genellikle tmele sağlık ve güvenlik eğitimi almış kişilerce kabul edilmemektedir.
Enerji Teorisi :
Bu teoriye göre (William Haddon tarafından ortaya atılmıştır) kazalar daha çok muhtemelen enerji transferinde ya da enerji transferi esnasında meydana gelir. Bu enerji boşalmasının oranı önemlidir. Çünkü enerji boşalması ne kadar büyükse, hasar potansiyeli de o kadar büyüktür. Tehlikelerin tanınmasında bu kavram çok sınırlandırılmış ve bu haliyle tek etken teorisine benzemektedir. Tek faktör teorisinden farklı olarak enerji boşalması önemlidir.
İnsan Faktörleri Kuramı :
Bu teori kazaları, eninde sonunda insan hatasından kaynaklanan olaylar zincirine bağlar. Teori, insan hatasına yol açan üç önemli faktörü içerir: Aşırı yük, uygun olmayan tepki ve yerinde olmayan faaliyetler. Bu teorileride kaza sebepleri üç kategori altında sınıflandırılmıştır: Kaza-yakınlık teorileri, işçi kabiliyetine karşılık iş talebi teorileri ve psikososyal teoriler. Kazaların insan hatalarından kaynaklanması bir çok faktöre dayanır. Kuşkusuz, kaza yapan işçinin eğitimsizliği, işe uygun olmayışı, uyumsuzluğu, eğitim ve bilgi eksikliği, tecrübesizliği, yorgunluğu, heyecanlı veya üzüntülü oluşu, dalgınlığı, dikkatsizliği, ilgisiliği, düzensizliği, meleke noksanlığı ve hastalıkları gibi nedenler, ya da işçinin her şeye karşın kurallara uymamış olmasıo da insan faktörüne bağlı temel sebepler arasındadır.
Kaza/Olay Kuramı:
Bu teori insan faktörleri teorisinin genişletilmiş bir halidir. Ek olarak; ergonomik yetersizlikleri, hata yapma kararı e sistem hataları gibi yeni elemanları ortaya çıkarır.
Sistem Kuramı:
Teori bir kazanın oluşabileceği herhangi bir durumu, üç parçadan oluşan bir sistem olarak görür: İNSAN, MAKİNA VE ÇEVRE…
Kombinasyon Kuramı:
Bir tek teorinin tek başına bütün hadiseleri açıklayamayacağını savunur. Teoriye göre kazaların gerçek sebebi iki veya daha fazla modelin kombinasyonu ile elde edilebilir.
Epidemiyoloji Kuramı:
Teori, çevre faktörleri ve hastalık arasındaki ilişkiyi belirleme ve çalıma için kullanılan modellerin, çevre faktörleri ile kazaları arasındaki sebepsel ilişkinin açıklanmasında da kullanılabileceğini savunur.
Çok Etken Teorisi:
Kaza bir çok etken ile birlikte değerlendirilerek analiz edilir. Bu teori ve analiz yöntemleri bir çok deneyimli sağlık ve güvenlik uzmanları tarafından da kabul edilip uygulanmaktadır. Kazalar çok etkenlidir, standart altı uygulamalar, standart altı şartların oluşması sonucu bir hatalar zinciri sonucu meydana gelir.
Domino Etkisi:
Bu teoride olaylarbeş domino taşının arka arkaya sıralanarak, birbirini düşürmesine benzetilerek açıklanmıştır. Her kaza beş tane temel nedenin arka arkaya dizilmesi sonucu meydana gelir. Buna KAZA ZİNCİRİ de denir. Şartlardan biri gerçekleşmedikçe bir sonraki gerçekleşmez ve dizi tamamlanmadıkça kaza meydana gelmez. Kazaların oluşumunu;”İnsan kaynaklarındaki bazı olumsuz unsurların, güvensiz durum ve hareketlerle birlikte meydana geldiğinde, yaralanma e kayba sebep olduğu” çeklinde açıklayan Domino Teorisine, İş Güvenliği’nin verdiği cevap: “KAZANIN, YİNE BU OLUMSUZLUK VE EKSİKLERİ BÜNYESİNDE TAŞIYAN İNSAN TARAFINDAN ÖNLENEBİLECEĞİ şeklindedir.
İş Güvenliği Uzmanlığı Çıkmış Sorular
İş Güvenliği Uzmanları Sınava Hazırlık Testleri Türkiye’de önde gelen sektörler arasında yer alan iş güvenliği bir çok insana yeni istihdam alanı yaratmaktadır. Read the full article
#ÇokEtkenTeorisi#DominoEtkisi#EnerjiTeorisi#EpidemiyolojiKuramı#HAZOP#İnsanFaktörleriKuramı#işgüvenliğiuzmanısınavlarahazırlık#İşGüvenlikAnalizi#KazaOluşumTeorileri#KombinasyonKuramı#OlayAğacıAnalizi#OlursaNeOlur#ÖnTehlikeAnalizi#SistemKuramı
0 notes
Link
0 notes
Text
Rahim ağzı kanserinden korunmak mümkün
Rahim Ağzı Kanseri ve Korunma Yolları Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Gökhan Ordu, rahim ağzı kanserinin düzenli tarama ve tetkiklerle prekanseröz lezyonların tespit edilebileceğini belirtti. Rahim ağzı kanseri az gelişmiş ülkelerde kadınlarda meme kanserinden sonra en sık görülen ikinci kanser türüdür. Rahim kanserinin, 5 ile 10 yaş arasında ortaya çıkabildiğini ve her yıl 250 binden…
View On WordPress
0 notes
Photo
Dr. Ört. Üyesi #KübraBağcı ; HER 4 KADINDAN 1 ‘İNDE GÖRÜLEN MİYOMLAR HAKKINDA MERAK EDİLENLER Kadınlarda oldukça sık görülen miyomlar, bir diğer adıyla halk arasında "iyi huylu tümör" olarak da adlandırılırlar. Miyomlar, asıl olarak kadınların doğurganlık döneminde rahim bölgesinde meydana gelen normalin dışındaki dokulara verilen isimdir. Şiddetli ağrı, adet düzensizlikleri, sık idrara çıkma gibi belirtilerle kendini gösterebilen rahim içi miyomlar, kısırlıktan rahmin alınmasına kadar farklı sonuçlara neden olabilmektedir. Kadın hastalıkları arasında en sık cerrahi operasyonlar ile tedavisi yapılan miyomlar günümüzde kapalı ameliyatlar ile kadın hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. https://www.fisiltihaberleri.com/haber/dr-ort-uyesi-kubra-bagci-her-4-kadindan-1-inde-gorulen-miyomlar-hakkinda-merak-edilenler-7918.html #kadın #FısıltıHABERLERİ #istanbul #moda #izmir #ankara #instagram #antalya #instagood #aksesuar #erkek #aşk #tarz #giyim #fashion #instalike #turkey #gümüş #love #butik #bayan #indirim #yüzük #alışveriş #takı #bursa #silver #trend
0 notes
Text
Rahim ağzı kanseri en yaygın jinekolojik hastalıklardan biridir. Uzmanlar, ortalama olarak her 100 kadından ikisinde rahim ağzı kanseri belirtilerinin tespit edildiğini bildirmektedir. Rahim ağzı kanseri, tedavi edilmediği takdirde yaşamı en çok tehdit eden kanserlerden biridir. Erken teşhis bu hastalığın en büyük avantajıdır. Kanserin erken teşhisi, erken tedavi için çok önemlidir. Jinekoloji kadın üreme sistemi ile ilgilenir. Jinekolojik kanser, kadınlarda görülen kanserleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Rahim ağzı kanseri, yumurtalık kanseri ve yumurtalık kistleri vakaları jinekolojik kanserler olarak tanımlanmaktadır. Jinekolojik Kanserin Belirtileri Nelerdir? Rahim ağzı kanseri belirtileri vücudun durumuna ve hastalığın evresine bağlı olarak değişir. Rahim ağzı kanserinin belirtileri uzun süre fark edilmeyebilir. Kadın üreme organlarının hastalıkları genellikle hastaların semptomlarının farkında olmalarını ve doktora başvurmalarını sağlar. Bu nedenle, rahim ve vajina gibi kadın üreme organları hastaların kendileri tarafından tanımlanmalıdır. Menstrüasyon, menstrüasyon sırasındaki vücut değişiklikleri ve vajinal akıntının gözlemlenmesi önemlidir. Düzenli doktor ziyaretleri, Pap testleri ve HPV aşısı, rahim ağzı kanserinden ve diğer çeşitli hastalıklardan korunmanın en etkili yollarıdır. Genel olarak, olası kanser belirtileri aşağıdaki durumları içerir: Kasıkta ağrı ve akıntı Menopoz döneminde kanama Düzensiz adet dönemleri Adet kanaması dışında kanama Cinsel ilişki sırasında ve sonrasında ağrı Karında şişlik, kitle oluşumu Vajinada morarma, kaşıntı Yeme alışkanlıklarında değişiklikler Bu belirtilerden bir veya daha fazlasını yaşarsanız, tıbbi yardım almanızı öneririz. Bu sayede kendinizi olası kanser türlerine karşı koruyabilir ve ölümcül sonuçları erken bir aşamada önleme şansınızı artırabilirsiniz. Jinekolojik Muayenede Nelere Dikkat Etmelisiniz? Rahim ağzı kanseri, yumurtalık kanseri ve olası yumurtalık kistleri jinekolojik muayene sırasında tespit edilebilecek hastalıklardan bazılarıdır. Uzmanlara göre erken teşhis, kanser hücrelerinin erken bir aşamada tedavi edilmesini sağlar. Bu amaçla altı ayda bir yapılan jinekolojik muayeneler çok etkilidir. Son yıllarda rahim ağzı ve yumurtalık kanseri gibi yaşamı tehdit eden hastalıkların erken teşhisle üstesinden gelinebiliyor. Bu nedenle düzenli kontroller şarttır. Ancak bunun önemi sürekli vurgulanmasına rağmen, durum genellikle göz ardı edilmektedir. Jinekolojik Kanserlerin Farklı Türleri Nelerdir? Jinekolojik Kanserlerin Farklı Türleri Jinekolojik onkoloji, kadın üreme organlarında meydana gelen kanser türlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Jinekolojik kanser kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Bunlar. Rahim kanseri Rahim ağzı kanseri Yumurtalık kanseri Vulva kanseri Üreme sistemi kanseri Jinekolojik Kanserler Nasıl Önlenebilir? Jinekolojik kanserler, belirtiler ortaya çıkmadan önce önlenebilir ve erken teşhis için olanaklar vardır. Erken teşhis edilirse kanser hücrelerinin büyümesi engellenebilir. Özellikle erken evrede ise hastalığın tedavi edilebilme şansı daha yüksektir. Jinekolojik kanseri önlemenin yolları şunları içerir: Düzenli check-up yaptırmak. Standart yılda iki kezdir, ancak her altı ayda bir kontrol edilmesi önerilir. Aşıları takip etmek (özellikle HPV aşısı) Sigaradan kaçınmak. Cinsel temas yoluyla bulaşan hastalıklara karşı koruma Sağlıklı beslenme düzeni sağlayın Aşırı kilo alımından kaçının Tüm hastalıklarda olduğu gibi kanserden korunmanın temel yolu da sağlıklı ve düzenli bir yaşam sürmektir.
0 notes
Text
Limonun Faydaları Nelerdir? Limon Nasıl Tüketilmelidir?
Limon, insanların yemeklere lezzet katmak için küçük miktarlarda kullandığı popüler bir meyvedir. Ancak yoğun ve ekşi tatları nedeniyle nadiren tek başlarına tüketirler. Limonlar fırınlanmış ürünlere, soslara, salata soslarına, marinatlara, içeceklere ve tatlılara lezzet verir ve aynı zamanda iyi bir C vitamini kaynağıdır. Bir 58 gram (g) limon, 30 miligramdan fazla (mg) C vitamini sağlayabilir.
C vitamini sağlık için gereklidir ve eksikliği sağlık sorunlarına yol açabilir. İlk kaşifler bunu biliyordu ve denizciler arasında yaygın olan yaşamı tehdit eden bir durum olan iskorbütün önlenmesine veya tedavisine yardımcı olmak için uzun yolculuklarında limon aldı. Bu makale, limonların besin içeriğine, olası sağlık yararlarına, onları yiyeceklerde kullanma yollarına ve olası sağlık risklerine bakmaktadır.
Faydalar Limonlar, antioksidanlar olan mükemmel bir C vitamini ve flavonoid kaynağıdır. Antioksidanlar, hücrelere zarar verebilecek serbest radikallerin vücuttan atılmasına yardımcı olur. Bu besinler hastalıkları önlemeye ve sağlığı ve refahı artırmaya yardımcı olabilir. İşte limon tüketmenin olası faydalarından bazıları.
1) Felç riskini azaltmak 2012 yılında yapılan bir araştırmaya göre, narenciye meyvelerindeki flavonoidler kadınlarda iskemik inme riskini azaltmaya yardımcı olabilir. 14 yıl boyunca yaklaşık 70.000 kadından elde edilen veriler üzerinde yapılan bir araştırma, en fazla narenciye tüketenlerin, en az tüketen kadınlara göre iskemik inme riskinin %19 daha düşük olduğunu göstermiştir. İskemik inme en sık görülen inme türüdür. Bir kan pıhtısı beyne kan akışını engellediğinde olabilir.
2019'da yapılan bir nüfus araştırması, flavonoid içeren gıdaların uzun süreli ve düzenli tüketiminin kanser ve kardiyovasküler hastalıklara karşı korunmaya yardımcı olabileceğini gösterdi. Bununla birlikte, çalışma, sigara içen veya çok fazla alkol tüketen kişilerin fayda sağlama olasılığının daha düşük olduğunu göstermiştir. Potasyum felç riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Hangi gıdalar potasyum içerir?
2) Kan basıncı Bir 2014 araştırması, Japonya'da düzenli olarak yürüyen ve her gün limon tüketen kadınların, yapmayanlara göre daha düşük kan basıncına sahip olduğunu buldu. Bu iyileşmede limonun rolünü belirlemek ve limon tüketmenin kan basıncını düşürmeye yardımcı olup olmadığını keşfetmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır, çünkü günlük yürüyüş de kan basıncını düşürebilir. Başka hangi yiyecekler kan basıncını düşürmeye yardımcı olabilir? Burada bul.
3) Kanser önleme Limon ve limon suyu, antioksidan C vitamininin mükemmel bir kaynağıdır. Antioksidanlar, serbest radikallerin kansere yol açabilecek hücre hasarına neden olmasını önlemeye yardımcı olabilir. Bununla birlikte, antioksidanların kanseri önlemeye tam olarak nasıl yardımcı olabileceği belirsizliğini koruyor. Başka hangi gıdalar antioksidanlarda yüksektir? Burada bul.
4) Sağlıklı bir cilt bakımı C vitamini, cildin destek sistemi olan kolajen oluşumunda hayati bir rol oynar. Güneşe maruz kalma, kirlilik, yaş ve diğer faktörler ciltte hasara neden olabilir. 2014 yılında yapılan bir fare çalışması, C vitaminini doğal haliyle yemenin veya topikal olarak uygulamanın bu tür hasarı önlemeye yardımcı olabileceğini öne sürdü. C vitamini için en iyi besinler nelerdir? Burada bul.
5) Astımın önlenmesi Bir incelemeye göre, soğuk algınlığı olduğunda daha yüksek miktarda C vitamini ve diğer besinleri tüketen astımlı kişiler daha az astım krizi yaşayabilir. Yazarlar, C vitamininin, aynı zamanda soğuk algınlığı olan bronşiyal aşırı duyarlılığı olan insanlara da fayda sağladığına dair kanıtlar buldular. Ancak, daha fazla araştırma için çağrıda bulundular.
6) Demir emilimini artırmak Demir eksikliği aneminin önde gelen nedenidir. C vitamini bakımından zengin gıdaları demir açısından zengin gıdalarla eşleştirmek, vücudun demiri emme yeteneğini en üst düzeye çıkarır. Bununla birlikte, yüksek miktarda C vitamini alımı, demir takviyesi alan kişilerde gastrointestinal sorunları tetikleyebilir.
Bu nedenle, sığır karaciğeri, mercimek, kuru üzüm, kuru fasulye, hayvansal et ve ıspanak gibi diyet kaynaklarından demir elde etmek en iyisidir. Bebek ıspanak yaprakları içeren bir salataya biraz limon suyu sıkmak hem demir hem de C vitamini alımını en üst düzeye çıkarmaya yardımcı olabilir.
7) Bağışıklık sistemini güçlendirmek C vitamini ve diğer antioksidanlar bakımından yüksek gıdalar, soğuk algınlığı ve gribe neden olan mikroplara karşı bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olabilir.
Bir inceleme, C vitamini takviyelerinin bir popülasyonda soğuk algınlığı insidansını azalttığını göstermese de, soğuk algınlığının süresini azaltmaya yardımcı olabileceğini buldu. C vitamini ayrıca aşırı fiziksel aktivite geçiren kişilerde bağışıklığı artırmaya yardımcı olabilir.
Büyük bir kaşık bal ile bir bardak sıcak suya bütün bir limonu sıkmak, öksüren veya nezle olan biri için yatıştırıcı bir içecek yapar. Burada soğuk algınlığı ve grip için daha fazla ev ilaçları bulun.
8) Kilo kaybı 2008 yılında yapılan bir çalışmada, 12 hafta boyunca yüksek yağlı bir diyetle limon kabuğu fenollerini tüketen kemirgenler, limon tüketmeyenlere göre daha az kilo aldı. 2016 yılında, yüksek vücut kitle indeksi (BMI) olan 84 premenopozal Koreli kadın, 7 gün boyunca limon detoks diyeti veya başka bir diyet uyguladı. Limonlu detoks diyetini uygulayanlar, diğer diyetlere göre insülin direnci, vücut yağı, BMI, vücut ağırlığı ve bel-kalça oranında daha fazla iyileşme yaşadılar. Limonun kilo kaybına katkıda bulunup bulunmadığını ve eğer öyleyse nasıl olduğunu doğrulamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.
Limonlardaki vitaminler, lif ve bitki bileşikleri temel sağlık yararları sağlayabilir. Hamur, kabuk ve meyve suyu, bağışıklığı uyaran ve hastalık riskini azaltan vitaminler bakımından zengindir. Limondaki çözünür diyet lifi sağlıklı sindirime yardımcı olur. Limonlar ayrıca aşağıdakiler gibi diğer önemli sağlık yararları sağlayabilir:
Kalp Sağlığı
Limonlar, günlük diyetinizde ihtiyaç duyulan C vitamini miktarının neredeyse iki katı olan yaklaşık 31 gram C vitamini içerir. Bağışıklığı arttırmanın yanı sıra, bu C vitamini patlaması düzenli tüketim ile inme ve kalp hastalığı riskinizi azaltabilir.
Limon ayrıca LDL veya kötü kolesterolü düşürerek kalp hastalığı için risk faktörlerini azaltabilen yüksek düzeyde diyet lifi içerir. Aşırı kolesterol, ateroskleroza, kalpteki arterlerin sertleşmesine neden olabilir.
Sindirim Sağlığı
Limon yüksek miktarda diyet lifi içerir. Lif, özellikle çözünür lif, kabızlığı ve diğer çeşitli gastrointestinal sorunları ve rahatsızlığı azaltmaya yardımcı olabilir.
Kilo Yönetimi
Limonlarda bulunan pektin lifi, Yutulduğunda genişler ve daha erken ve daha uzun süre dolu hissetmenizi sağlar. Limon suyu genellikle kilo kaybı ve kilo yönetiminde etkili bir araç olarak lanse edilir. Araştırmacılar bu çalışma için fareler kullandılar ve insanlar üzerindeki etkiler test edilmedi. İçme suyunun sizi tam tutabileceğine ve limon kadar etkili bir şekilde atıştırmaktan kaçınmanıza yardımcı olabileceğine dikkat etmek de önemlidir.
Anemi Önleme
Limon son derece yüksek demir seviyeleri içermese de, vücudunuzun diyetinizdeki bitki bazlı gıdalardan daha fazla demir emmesine yardımcı olabilir. Uygun demir seviyelerinin korunması, genellikle demir eksikliğinin bir sonucu olarak, ortalama kırmızı kan hücresi sayısından daha düşük olan anemiyi önlemeye yardımcı olur.
Böbrek Taşlarının Önlenmesi
Limonlar ekşi tadını sitrik asit bolluğundan alırlar. Bazı çalışmalar sitrik asidin böbrek taşlarının oluşumunu önlemeye yardımcı olabileceğini göstermektedir.
C vitamini C vitamini, temel bir besin maddesi ve bir antioksidandır.
iskorbüt Bir kişi yeterince C vitamini tüketmezse, iskorbüt olarak bilinen bir eksiklik geliştirecektir. Amerika Birleşik Devletleri'nde nadirdir, ancak çeşitli bir diyete sahip olmayan insanları etkileyebilir. Semptomlar, C vitamini tüketmedikten sonraki bir ay içinde ortaya çıkmaya başlayabilir ve şunları içerir:
- tükenmişlik - halsizlik (kendini iyi hissetmeme hissi) - diş etlerinin iltihabı veya diş eti kanaması - yüzeyin altında kırılan kan damarları nedeniyle ciltte kırmızı lekeler - eklem ağrısı - yavaş yara iyileşmesi - dişlerin gevşemesi - depresyon Bunların çoğu, C vitamini eksikliği nedeniyle bağ dokuları zayıfladığında olur.
Neden C vitaminine ihtiyacımız var? C vitamini vücudun demiri emmesine yardımcı olduğundan, demir eksikliği olan kişilerde de anemi gelişebilir.
Beslenme 58 gram (g) ağırlığındaki bir limon şunları içerir:
enerji: 16.8 kalori (kcal) karbonhidratlar: 5.41 g, bunun 1.45 g'ı şekerdir kalsiyum 15.1 miligram (mg) demir: 0.35 mg magnezyum: 4.6 mg fosfor: 9,3 mg potasyum: 80 mg selenyum: 0.2 mikrogram (mcg) C vitamini: 30,7 mg folat: 6.4 mcg kolin: 3.0 mg A vitamini: 0.6 mcg lutein + zeaksantin: 6.4 mcg Mevcut diyet kılavuzları, 19 yaş ve üstü kadınlar için günde 75 mg C vitamini ve erkekler için günde 90 mg C vitamini alımını önermektedir.
Sigara içenler, içmeyenlere göre günde 35 mg Güvenilir Kaynağa daha fazla ihtiyaç duyar.
Limonlar ayrıca az miktarda tiamin, riboflavin, B-6 vitamini, pantotenik asit, bakır ve manganez içerir.
Antioksidanlar sağlığımıza nasıl fayda sağlar? Burada bul.
İpuçları Birçok meyvenin aksine, limonlar toplandıktan sonra olgunlaşmazlar veya kaliteleri artmaz. İnsanlar limonları olgunlaştıklarında hasat etmeli ve doğrudan güneş ışığından uzakta oda sıcaklığında saklamalıdır.
Limonlar hem tuzlu hem de tatlı yemeklerle iyi uyum sağlar.
Aşağıdaki sağlıklı tarifler limon kullanır:
Enginar ve limon ile tam tahıllı melek saç makarna Yapışkan limonlu tavuk Limonlu frambuazlı bademli muffin Balık, karides, deniz tarağı ve tavuğun üzerine taze limon suyunu sıkın.
Salataları ticari bir ürün kullanmak yerine taze limon suyu ve az miktarda zeytinyağı ile otlar ile süsleyin. Hazır soslar genellikle ek tuz, şeker ve diğer katkı maddeleri içerir ve yağ ve kalori bakımından yüksek olabilir.
Limonlu su Limon suyu faydaları geniş bir yelpazede, kilo kaybı, depresyon giderici var diyorlar. Yeterince yüksek miktarlarda, limondaki çeşitli besinler bu sağlık yararlarını üretebilir. Bununla birlikte, meyve suyu veya soda yerine limon suyu tüketmek yararlı olabilir, çünkü bir kişinin şeker alımını azaltır. Bol miktarda limonlu su içmek de dehidrasyonu önlemeye yardımcı olabilir. Limon detoks diyetini takip etmeli misiniz?
Riskler Limonlar yüksek asit içeriğine sahiptir, bu nedenle meyve suları insanları etkileyebilir: Ağız ülserleri: batma hissine neden olabilir. Gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH): mide ekşimesi ve regürjitasyon gibi semptomları kötüleştirebilir.
Paket Limonlardaki besinler çeşitli sağlık yararları sunar. Bununla birlikte, ekşi tadı ve yüksek asit içeriği nedeniyle gerekli tüm besinleri limondan elde etmek zordur. Bununla birlikte, bol miktarda taze meyve ve sebze içeren çeşitli bir diyetin parçası olarak limon suyu tüketmek, bir kişinin diyetini daha besleyici ve sağlıklı hale getirebilir.
Soru: Şişelenmiş limon suyu taze limon kadar besleyici midir? Cevap: %100 şişelenmiş limon suyu, konserve gibi, ürünün asitliğinin istenen reaksiyonu üretecek kadar yüksek olması gereken bazı gıda hazırlama uygulamaları için uygundur. Bununla birlikte, şişelenmiş limon suyu, taze limon suyu ile aynı C vitamini içeriğine sahip değildir. C vitamininin ışığa ve ısıya duyarlı olduğunu ve eğer insanlar onu serin ve karanlık bir ortamda metal olmayan bir kapta saklamazlarsa taze limon suyunda oldukça hızlı bir şekilde azalacağını belirtmek önemlidir.
Limonlu su nasıl yapılır Limon suyunun herhangi bir sağlık yararını elde etmek için, sürekli olarak içmeniz gerekir ve kupanızda sadece bir dilim limondan daha fazlasına ihtiyacınız vardır.
Limonlu su yaparken, her zaman bir şişeden yapay limon yerine taze limon kullanın. Limonlu su yapmak için yarım limonu 8 ons ılık veya soğuk suya sıkın. İçeceği mümkün olduğunca sağlıklı hale getirmek için filtrelenmiş su ve organik limon kullanın.
Daha fazla lezzet verin veya limon suyuna sağlık artışı ekleyin:
- birkaç nane kaynağı - bir çay kaşığı akçaağaç şurubu veya çiğ bal - bir dilim taze zencefil - bir tutam Tarçın - zerdeçal serpin - Ayrıca limon ve portakal gibi diğer taze turunçgillerin dilimlerini veya salatalık dilimlerini de ekleyebilirsiniz. Ürünleri dilimlemeden ve kullanmadan önce daima iyice yıkayın.
Elinizde limon buz küpleri olması, suyunuza hızlı bir şekilde limon eklemenin harika bir yoludur. Taze limon suyunu buz küpü tepsilerine sıkın ve dondurun. Gerektiğinde bir bardak soğuk veya sıcak suya birkaç küp bırakın. Sabahınıza bir bardak ılık limonlu su ile başlayabilir ve gün boyunca içmek için buzdolabınızda birkaç dilimlenmiş limonla aşılanmış bir sürahi su tutabilirsiniz.
Limon suyunun yan etkileri Limonlu su içmek genellikle güvenlidir, ancak farkında olmanız gereken birkaç potansiyel yan etki vardır. Limon, diş minesini aşındırabilen sitrik asit içerir. Riski sınırlamak için, bir pipetle limonlu su içirin ve daha sonra ağzınızı sade suyla durulayın.
Mide ekşimesi söz konusu olduğunda, limonlu su her iki yönde de gidebilir. Sitrik asit bazı insanlarda mide ekşimesine neden olabilir. Diğerleri mide ekşimesinden kurtulur, çünkü limon suyu alkali hale gelir ve sindirimdeki asitliği azaltır. Sadece deney yapmak sizin üzerindeki etkisini söyleyebilir.
Bazı insanlar limonlu su içerken banyoya daha sık seyahat ettiklerini bildirmektedir. C vitamininin genellikle ürettiğiniz idrar miktarını artıran bir diüretik olduğuna inanılsa da, kanıtlar limon gibi doğal kaynaklardan elde edilen C vitamininin diüretik etkileri olduğunu göstermez. Limonlu su içerken ekstra banyo molalarına ihtiyaç duyarsanız, büyük olasılıkla artan su alımından kaynaklanır
Limon nedir, limonun faydaları nelerdir, limonun olası yan etkileri nelerdir, limon neye iyi gelir ve limon nasıl tüketilmelidir gibi soruların cevapları için kaynakça olarak baz aldığımız https://technogezgin.com/limonun-faydalari-nelerdir-limon-nasil-tuketilir/ yazısına da bakabilirsiniz.
2 notes
·
View notes
Text
Ortak kullanımlı havuz ve tuvaletlere dikkat!
https://pazaryerigundem.com/haber/177794/ortak-kullanimli-havuz-ve-tuvaletlere-dikkat/
Ortak kullanımlı havuz ve tuvaletlere dikkat!
Yaz aylarının gelmesiyle birlikte idrar yolu enfeksiyonu vakalarında artış gözlemleniyor. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Tunç Özdemir, bu enfeksiyonlara karşı önemli uyarılarda bulundu. Özellikle okulların kapanması, havaların beklenenden önce ısınması ve uzun bayram tatilinin etkisiyle tatil bölgelerinde yoğunluk artmış durumda. Sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi de idrar yolu enfeksiyonlarının görülme sıklığını artırıyor.
İSTANBUL (İGFA) – Prof. Dr. Tunç Özdemir, “İdrar yolu enfeksiyonu, ortak kullanılan tuvaletler, yetersiz hijyen, uzun süre idrar tutma, deniz, ortak kullanılan sauna ve havuz gibi birçok yerden bulaşabilir. İdrar yolu enfeksiyonu hijyenik olmayan ortamlardan bulaşabilir fakat kişiden kişiye bulaşmaz. Uygunsuz koşullara sahip havuzlar enfeksiyona neden olabilir veya zemin hazırlayabilir” şeklinde konuştu.
İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARI VE BELİRTİLERİ
İdrar yolu enfeksiyonu, üriner sistemin herhangi bir yerinde mikroorganizmaların neden olduğu, vücutta en sık görülen ikinci enfeksiyon türüdür. Kadın, erkek ve çocuklarda görülebilen bu enfeksiyonlar, toplum sağlığı için önemli bir problem oluşturuyor. Basit bir şekilde tanı konulabilen idrar yolu enfeksiyonları, bazı durumlarda başka hastalıkları taklit ederek tanıyı güçleştirebilir ve doğru analiz ve tedavi edilmediği takdirde sık tekrarları ile diğer organ ve sistemleri etkileyebilir.
ENFEKSİYON TÜRLERİ
Prof. Dr. Özdemir, enfeksiyonların tuttuğu bölgeye göre isimlendirildiğini belirtti:
Sistit: Mesane enfeksiyonu.
Üretrit: İdrarı mesaneden dışarı taşıyan tüpün enfeksiyonu.
Piyelonefrit: Böbrek enfeksiyonu.
Prostatit: Erkeklerde prostat enfeksiyonu.
Kadınlarda idrar yolu enfeksiyonları erkeklere göre daha sık görülür. Kadınların ‘u her yıl, %60’ı ise yaşamları boyunca en az bir kez sistit atağı geçirirler. Bunun nedeni, kadınların üretrasının kısa olması ve dış ortamdaki bakterilerin kolayca mesaneye ulaşabilmesidir.
RİSK FAKTÖRLERİ VE ÖNLEMLER
Yaşlılarda ve menopoz sonrası kadınlarda idrar yollarının normal yapısal bütünlüğünün bozulması, idrar yolu enfeksiyonu riskini artırır. Cinsel olarak aktif kadınlar ve doğum kontrol yöntemi olarak diyafram ve spermisidal krem kullananlar da risk altındadır. Erkeklerde ise sünnet mutlak koruyucu bir faktördür. Diyabet, yapısal veya fonksiyonel idrar yolu anormallikleri, nötropeni veya ileri HIV enfeksiyonu gibi bağışıklık sistemini baskılayan durumlar da risk faktörleri arasındadır.
HAMİLELER İÇİN BÜYÜK TEHLİKE
Hamilelik döneminde idrar yolu enfeksiyonları sık görülür ve dikkat edilmesi gerekir. Hormonlardaki değişiklikler, vajinadaki floranın değişmesi, şeker hastalığı, böbrek rahatsızlıkları ve cinsel ilişki gibi faktörler süreci daha karmaşık hale getirebilir.
TANI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ
İdrar tahlili ve idrar kültürü genellikle tanı ve tedavi için yeterlidir. Karmaşık durumlarda böbrek ve mesane ultrasonu, sistoskopi ve BT gerekebilir. Antibiyotikler idrar yolu enfeksiyonları için ilk basamak tedavidir. Tedavi sürecini hızlandırmak için su tüketimi artırılmalı, kahve, alkol ve kafein içeren içecekler azaltılmalı, dengeli ve sağlıklı beslenilmeli, probiyotik ağırlıklı besinler tüketilmeli ve karın bölgesi sıcak tutulmalıdır. Ayrıca maydanoz ve şekersiz kızılcık suyu gibi idrar söktürücü etkisi bulunan besinler tüketilmeli, C vitamini alımı artırılmalıdır.
Prof. Dr. Özdemir, “İdrar yolu enfeksiyonları toplum sağlığı için ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Enfeksiyonların erken tanı ve yeterli tedavisi, komplikasyonların önlenmesi açısından çok önemlidir” diyerek sözlerini tamamladı.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Akciğer Kanseri Belirtileri, Tedavisi ve Evreleri
Geçmişte sigara ile bağlantılı tek bir hastalık olarak değerlendirilen akciğer kanseri, günümüzde farklı subtipleri olan ve etiyolojisinde birden fazla genetik mutasyonun rol oynadığı kompleks bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Akciğer kanseri en yaygın görülen solid organ tümörlerinden biridir ve dünyada kanserle ilişkili ölümlerin başlıca sebebidir. Her yıl yaklaşık olarak 1.8 milyon hasta akciğer kanseri tanısı almaktadır. (Akciğer kanseri, kanser ile ilişkili her 4 ölümün 1’inden sorumlu olarak kanser ile ilişkili ölümlerin en sık nedeni olmaya devam etmektedir). Bu verilere bakıldığı zaman görülen o ki her üç dakikada bir, bir kişi akciğer kanseri tanısı alırken diğer bir kişi bu hastalık sebebiyle ölmektedir. Akciğer kanserinin en yüksek oranda görüldüğü bölgeler Orta Asya, Doğu Avrupa, Kuzey Amerika ve Doğu Asya'dır. Akciğer kanserine bağlı ölümlerin çoğu Batı Pasifik bölgesi ve Avrupa'da görülmektedir. Akciğer kanseri, akciğerlerde anormal hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalması sonucunda ortaya çıkar. Akciğer kanseri sıklıkla bir akciğerde tek odaktan gelişmeye başlamakla birlikte aynı zamanda birden fazla odaktan gelişimi de söz konusu olabilir. Kanser hücreleri akciğerlere, komşu dokulara veya vücudun diğer bölgelerine yayılabilir. Akciğer kanserinin en sık metastaz yaptığı yerler; lenf nodülleri, karaciğer, santral sinir sistemi (beyin), kemik ve adrenal glandlardır. Akciğer kanseri aynı zamanda farklı loblara ya da karşı akciğere de metastaz yapabilir. Temel olarak küçük hücreli ve küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri olarak iki grupta sınıflandırılabilir. En sık görülen semptomları devamlı öksürük, kilo kaybı, hemoptizi, nefes darlığı ve göğüs ağrısıdır.
Akciğer Kanseri Belirtileri
Akciğer kanseri ilk evre belirtileri arasında hafif öksürük veya nefes darlığı görülebilir. Kanser ilerledikçe bu semptomlar daha şiddetli ve yoğun bir şekilde yaşanır. Diğer akciğer kanseri belirtileri: · Şiddetli öksürük · Nefes darlığı · Hırıltı · Kilo kaybı ve iştahsızlık · Sürekli yorgun hissetmek · Göğüs ağrısı · Kemik ağrısı Şiddetli öksürük Solunum yolu veya soğuk algınlığı enfeksiyonuyla oluşan öksürük bir iki hafta içinde geçecektir. Ancak devam eden, kalıcı bir öksürük akciğer kanseri belirtilerinden olabilir. Özellikle öksürük sırasında kanlı balgam atıyorsanız muhakkak doktorunuza başvurmanız gerekir. Nefes darlığı Nefes darlığı veya solunumdaki değişiklikler akciğer kanseri evrelerinin hepsinde kendini gösterir. Öksürük gibi nefes darlığı veya solunum problemleri de çok fazla ciddiye alınmıyor. Eğer soluk alıp vermede problem yaşıyorsanız, bu durumu görmezden gelmeyin. Hırıltı Hırıltı, nefes alıp verdiğiniz sırada ortaya çıkan tiz bir sestir. Her ne kadar astımın genel bir semptomu olsa da, hırıltı problemi akciğer kanseri belirtileri arasında da yer alıyor. Kilo Kaybı ve İştahsızlık Aslında ani kilo kaybı ve iştahsızlık problemleri yalnızca akciğer kanseri değil, diğer kanser belirtileri arasında da yer alıyor. Sürekli yorgun hissetmek Kanser hücreleri enerjinin tükenmesine neden olur. Bu nedenle de yorgunluk ve halsizlik gibi semptomlar kendini gösterir. Akciğer kanseri ilerledikçe bu semptomlar daha yoğun bir şekilde yaşanabilir. Göğüs ağrısı Akciğer kanseri göğüs, omuz ve sırt ağrılarına sebep olabiliyor. Keskin, sürekli veya belirli aralıklarla yaşanan göğüs ağrılarından şikâyetçiyseniz doktorunuza başvurun. Kemik ağrısı Kemiklere yayılan kanser sırtta ve vücudun diğer bölgelerinde ağrıya neden olabilir. Bu ağrılar özellikle gece kendini daha fazla hissettirebilir.
Akciğer Kanseri Risk Faktörleri
- Sigara - Mesleki maruziyet (asbest teması) - Radyasyon teması öyküsü - Genetik yatkınlık - Beslenme - Geçirilmiş akciğer hastalıkları Erkeklerdeki akciğer kanseri mortalitesinin %80-90’ının, kadınlardakinin ise %75-80’inin sigara kullanımına bağlı olduğu hesaplanmaktadır. 30 paket/yıl sigara içimi ile akciğer kanserine bağlı ölüm riski erkeklerde 20-60 kat, kadınlarda 14-20 kat artmaktadır. Sigara içmeye 15 yaşından önce başlanması, riski iki katına çıkarmaktadır. Günde içilen sigara sayısı, riskte lineer bir artışa yol açarken içme süresinin uzaması, riskte eksponansiyel bir artışa yol açmaktadır.
Akciğer Kanseri Evreleri
Akciğer kanserinin 4 evresi bulunuyor: Evre 1: Tümör yayılmamıştır ve boyut olarak 5 cm'den küçüktür. Evre 2: Kanser lenf bezlerine yayılmıştır. Evre 3: Kanser akciğer içinde veya karın bölgesine yayılmıştır. Evre 4: Kanser karaciğer, kemikler veya böbrek üstü bezleri gibi birçok bölgeye yayılmıştır. Akciğer Kanseri ilk Evre Belirtileri Birinci evre akciğer kanserinde, kanser ilerleyene kadar çok fazla semptom görülmez. Bu nedenle uzun süre sigara içen ve 55 yaş üstü kişilerin her yıl kontrol yaptırması gerekir. Akciğer kanseri ilk evre belirtileri arasında: - Kötüleşen öksürük veya kronik öksürükte değişiklik - Kanlı balgam atma - Gülme, öksürme veya derin nefes alma sırasında oluşan göğüs, sırt veya omuz ağrıları - Günlük aktiviteler sırasında ortaya çıkan nefes darlığı - Gün içinde yorgun veya halsiz hissetme - Yüzde veya boyunda şişlik - Yutma güçlüğü veya yutkunma sırasında ağrı gibi semptomlar oluşabilir. Akciğer Kanseri Son Evre Belirtileri Akciğer kanseri son evrede kanser, başka organ veya dokulara yayılmıştır. Evre 4, akciğer kanserinin en ileri aşamasıdır. Hastalığın son evresinde, hastalığın ilerlemesini yavaşlatma ve semptomları kontrol altına almak için çoğu zaman kemoterapi veya radyoterapi uygulanır. Akıllı ilaçların kullanımı tedavi başarısını artırabilir. Ancak bu tedavi yöntemi hastaların yalnızca dörtte birinde kullanılabilmektedir.
Akciğer Kanseri Çeşitleri
Akciğer kanseri çeşitleri iki ana gruba ayrılır: küçük hücreli akciğer kanseri ve küçük hücreli olmayan akciğer kanseri. Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri, en yaygın olan kanser çeşididir. Akciğer kanseri vakalarının yaklaşık %80 ila 85’ini oluşturur. Küçük hücreli olmayan akciğer kanserinin yayılma ihtimali küçük hücreli akciğer kanserine göre daha azdır. Bu kanser çeşidi için seçilecek tedavi yöntemi, hastalığın evresine ve hastanın genel durumuna göre yapılır. Küçük hücreli akciğer kanseri Bu kanser çeşidi çok daha nadir görünen bir türdür. Akciğer kanseri vakalarının yaklaşık %15’ni oluşturur. Küçük hücreli akciğer kanserinin yayılma hızı ve eğilimi diğer çeşide göre çok daha fazladır. Tedavi olarak çoğunlukla kemoterapi ve radyoterapi uygulanır. Akciğer Kanseri Sınıflandırma Akciğerde oluşmaya başlayan kanserler iki ana tipe ayrılırlar: hücrelerin mikroskobik görünüşlerine göre küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) ve küçük hücreli olmayan akciğer kanseri (KHDAK). Her akciğer kanser tipi farklı biçimlerde büyür, yayılır ve farklı olarak tedavi edilir. Akciğer kanserinin en sık görülen tipi küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK)’ dir. Tüm akciğer kanseri olgularının %85-90’ını oluşturan KHDAK iki subgruba ayrılır. - Skuamöz hücreli karsinomlar - Non-skuamöz hücreli karsinomlar Adenokarsinomlar: Tüm akciğer kanseri olgularının %40’ını oluşturan adenokarsinomlar KHDAK’nin en yaygın görülen tipidir. Genellikle sigara içmeyen kadın hastalarda görülür. Ayrıca sigara içmemiş akciğer kanseri hastalarında en sık görülen akciğer kanseri tipidir. Sıklıkla periferik yerleşimli, radyolojik olarak hava bronkogramları şeklinde prezente olabilir. Büyük hücreli karsinomlar: Tüm akciğer kanseri olgularının % 10-15’ini oluşturan büyük hücreli karsinomlar çoğunlukla agresif seyirlidir. KHAK görülme sıklığı azalmaktadır. Saldırgan bir klinik seyir izlemektedir ve erken metastaz potansiyeli yüksektir. Tedavisiz ortalama sağkalım 3-4 ay kadardır. KHDAK ise çeşitli alt tiplerine göre çeşitli özellikler gösterir: Skuamöz hücreli karsinom daha çok santral yerleşimli, adenokarsinom ve büyük hücreli karsinom periferik yerleşimlidir. Bronkoalveoler karsinomlar, morfolojik özelliklerinin yanı sıra, klinik seyir ve davranışlarındaki farklılıklar nedeni ile adenokarsinomların alt tipi olarak sınıflandırılırlar. Hastada hangi tip akciğer kanserinin olduğunun bilinmesi önemlidir çünkü KHAK kemoterapiye en iyi cevabı verirken diğer tipler (hep birlikte KHDAK olarak adlandırılan grup) cerrahi girişim ve radyoterapi ile daha iyi tedavi edilir. KHAK: KHAK adlandırılmasının yapılmasının sebebi hücrelerin küçük olması ve nukleusun (hücrenin kontrol merkezi) hücrenin büyük bir kısmını doldurmasıdır. Bu tip kanserler neredeyse her zaman sigara kullanımından oluşur. KHAK genellikle erken yayılır ve bu nedenle doktorlar genellikle kemoterapi tedavisini cerrahiye göre tercih ederler.
Akciğer Kanseri Tanı
Tanıda ilk yapılması gereken PA akciğer grafisi çekilmesidir. Genellikle soliter pulmoner nodül görülür. Fakat mantar enfeksiyonu, tüberküloz, pnömoni ve metastatik kanser ekarte edilmelidir. Diğer görüntüleme yöntemleri olarak BT, MRI, PET kullanılabilir. Patolojik tanı için balgam sitolojisi, effüzyon sitolojisi, LAP sitolojisi, Bronkoskopik biyopsi, Torakotomi, VATS ve mediastinoskopi kullanılabilir. Periyodik sitolojik balgam muayeneleri ve akciğer grafileri asemptomatik akciğer kanserini yakalayabilir.
Akciğer Kanseri Tedavisi
Akciğer kanseri tedavisinde; cerrahi, kemoterapi, radyoterapi ve/veya palyatif tedavi tek başına veya kombinasyon şeklinde uygulanabilir. Hangi tedavinin uygulanacağını etkileyen faktörler: Hastalığın evresi, Hastanın performans durumu, Tümörün histopatolojik tipi ve Mutasyon analizi’dir.
Akciğer Kanseri Ameliyatı
Akciğer kanseri tedavisinde bilinen en etkili yöntem, kanserin vücuttan ameliyatla alınmasıdır. Eğer kanser yayılmamışsa ve erken dönemde teşhis edilmişse cerrahi tedavi uygulanabilir ve bu tedavinin başarını oranı oldukça yüksektir. Ameliyatla tümör tamamen çıkarılamıyor veya farklı alanlara yayılmışsa, hastalara kemoterapi veya radyoterapi tedavileri uygulanır. Bu tedaviler sonuç verir ve tümör küçülmeye başlarsa, cerrahi tedavi yapılıp yapılamayacağı tekrar kontrol edilir.
Akciğer Kanseri Beslenme
Akciğer kanseri tedavisi sırasında veya sonrasında hastaların beslenme ve sıvı tüketimlerine özen göstermesi gerekir. Akciğer kanseri tedavisi sırasında kullanılan ilaçları vücuttan bir an önce atmak için günde en az 3 litre su tüketilmesi önerilmektedir. Doymuş yağ, karbonhidrat ve şekerden uzak durup, tahıl, baklagil, sebze ve meyve bolca tüketilmelidir. (Akciğer ağrısı) Referanslar : 1- "Non-Small Cell Lung Cancer Treatment –Patient Version (PDQ®)". NCI. May 12, 2015. Retrieved 5 March 2016. 2- Falk, S; Williams, C (2010). "Chapter 1". Lung Cancer—the facts (3rd ed.). Oxford University Press. pp. 3–4. 3- Horn, L; Lovly, CM; Johnson, DH (2015). "Chapter 107: Neoplasms of the lung". In Kasper, DL; Hauser, SL; Jameson, JL; Fauci, AS; Longo, DL; Loscalzo, J. Harrison's Principles of Internal Medicine (19th ed.). McGraw-Hill. 4- California Environmental Protection Agency (1997). "Health effects of exposure to environmental tobacco smoke. California Environmental Protection Agency". Tobacco Control 6 (4): 346–353. 5- Centers for Disease Control and Prevention (CDC) (December 2001). "State-specific prevalence of current cigarette smoking among adults, and policies and attitudes about secondhand smoke—United States, 2000". Morbidity and Mortality Weekly Report (Atlanta, Georgia: CDC) 50 (49): 1101–1106. 6- Alberg, AJ; Samet JM (September 2007). "Epidemiology of lung cancer". Chest (American College of Chest Physicians)132 (S3): 29S–55S. 7- Taylor, R; Najafi F; Dobson A (October 2007). "Meta-analysis of studies of passive smoking and lung cancer: effects of study type and continent". International Journal of Epidemiology 36 (5): 1048–1059. 8- "Frequently asked questions about second hand smoke".World Health Organization. Retrieved 25 July 2012. 9- Schick, S; Glantz S (December 2005). "Philip Morris toxicological experiments with fresh sidestream smoke: more toxic than mainstream smoke". Tobacco Control 14 (6): 396–404. 10- O'Reilly, KM; Mclaughlin AM; Beckett WS; Sime PJ (March 2007). "Asbestos-related lung disease". American Family Physician 75 (5): 683–688. 11- Tobias, J; Hochhauser D (2010). "Chapter 12". Cancer and its Management (6th ed.). Wiley-Blackwell. p. 199. 12- Davies, RJO; Lee YCG (2010). "18.19.3". Oxford Textbook Medicine (5th ed.). OUP Oxford. 13- Collins, LG; Haines C; Perkel R; Enck RE (January 2007). "Lung cancer: diagnosis and management". American Family Physician (American Academy of Family Physicians) 75 (1): 56–63. 14- Miller, WT (2008). Fishman's Pulmonary Diseases and Disorders (4th ed.). McGraw-Hill. p. 486. 15- Lu C, Onn A, Vaporciyan AA, et al. (2010). "78: Cancer of the Lung". Holland-Frei Cancer Medicine (8th ed.). People's Medical Publishing House. 16- Kumar, V; Abbas AK; Aster JC (2013). "12". Robbins Basic Pathology (9th ed.). Elsevier Saunders. p. 17- Temel JS, Greer JA, Muzikansky A, et al. (August 2010). "Early palliative care for patients with metastatic non-small-cell lung cancer". N. Engl. J. Med. 363 (8): 733–42. 18- Kelley AS, Meier DE (August 2010). "Palliative care--a shifting paradigm". N. Engl. J. Med. 363 (8): 781–2. 19- Prince-Paul M (April 2009). "When hospice is the best option: an opportunity to redefine goals". Oncology (Williston Park, N.Y.) 23 (4 Suppl Nurse Ed): 13–7. Read the full article
3 notes
·
View notes
Text
Anestezi
Cerrahi operasyonlar, yaklaşık 150 yıldır anestezi kullanılarak yapılmaktadır. Ameliyat tekniklerinin gelişmesi anesteziyolojideki gelişmeler ile paralel olarak ilerlemiştir. Günümüzde tıp bilimindeki ilerlemeler sayesinde anestezi biliminde de büyük gelişmeler kaydedilmiştir.
Hastalar, cerrahi operasyonlar öncesinde anestezi ile ilgili yeterli bilgi sahibi olamadıklarında, ameliyatın kendisinden çok anestezi almaktan korkmaktadır. Halbuki, anestezinin kullanım amacı hastaların güvenli ve konforlu bir ameliyat geçirmelerini sağlamaktır.
Magnet hastanesi, Ankara özel hastaneler içerisinden alanında uzman anestezistleri, son teknolojik cihazları ve konforlu ameliyathaneleriyle ayrışmaktadır.
Anestezi Nedir?
Anestezi, kelime anlamı olarak “hissizlik, duygusuzluk” anlamına gelmektedir. Anestezi etkisi altında olan hastalar için ameliyatlar ağrısız ve hatırasız işlemlerdir. Ameliyat sürecinin güvenle ilerleyebilmesi için, duyunun ortadan kaldırılması gereklidir, ancak yeterli değildir.
Anestezi, ağrısız ve güvenli bir ameliyat ortamı sağlamak için, çeşitli ilaçlar yardımıyla hastanın ağrı ve acı duyması için geliştirilmiş bir dizi tıbbi uygulamadır. Ameliyat süresince, hem hastanın acı duymasının önüne geçmek, hem de operasyonu uygulayan cerraha uygun bir çalışma ortamı yaratmak için anestezi kullanılmaktadır.
Modern anestezi teknikleri sayesinde, hastaların çok az riskle konforlu bir ameliyat olmaları mümkün kılınmaktadır. Seçilecek anestezi yöntemi, hastanın genel sağlık durumuna, farklı hastalıkların varlığına ve ameliyat edilecek bölgeye göre anestezi doktoru tarafından belirlenir. Anestezi uygulamaları genel anestezi, lokal anestezi, sinir bloğu anestezisi, spinal anestezi ve epidural anestezi şeklinde olabilir.
Genel Anestezi
Genel anestezi, bilincin ilaçlar yardımıyla ortadan kaldırıldığı ve tüm vücudun anestezi etkisi altında olduğu anestezi tekniğidir. Genel anestezi yöntemi, geniş alanları kapsayan beyin ameliyatı, karın ameliyatı, kalp ameliyatı gibi ameliyatlarda kullanılmaktadır.
Genel anestezi, damardan verilen bir ilaçla başlar. Daha sonra, hastanın ağzından nefes borusuna doğru bir tüp yerleştirilir. Bu tüp yardımıyla, anestezi makinesi oksijenin ve diğer anestezik gazların akciğerlerden kan dolaşımına geçişini sağlar; böylece anestezi durumunun devamlılığı sağlanır. Ek olarak, hastanın ağrı duymasını engellemek için damardan ağrı kesici ilaçlar da verilebilir.
Ameliyat sonunda, anestezi makinesinden verilen gazlar sonlandırılır. Hastanın bilinci ve solunumu geri döndükten sonra nefes borusundaki tüp nazikçe çıkartılır.
Genel anesteziyi güvenilir kılmak için;
1. Ameliyat Öncesinde Mutlaka Muayene Olun
Hasta cerrahi operasyondan önce mutlaka anestezi doktoru tarafından muayene edilmeli ve sorulan sorulara eksiksiz yanıtlar vermelidir. Anestezi uzmanı hastaya düzenli kullandığı ilaçlar, kronik rahatsızlıklar, daha önce genel anestezi alıp almadığı hakkında sorular yöneltecektir.
2. Sigarayı Bırakın
Sigara, ameliyat sonrası solunum problemlerine yol açabilmektedir. Sigara içen insanların akciğerlerinde düzelme görülmesi 1 hafta ile 6 ayı bulmaktadır. Bu yüzden, cerrahi operasyon gerekliliğini öğrendiğinizde, eğer kullanıyorsanız hemen sigarayı bırakmalısınız. Sigarayı bırakmada zorlanıyorsanız, Sigara Bırakma Birimimize başvurabilirsiniz.
3. Vücut Kitle İndeksinizin Normal Seviyede Olduğuna Emin Olun
Şişman insanlarda ameliyat sonrası görülen komplikasyonlar ve problemler daha sık görüldüğü için, ameliyat öncesinde vücut kitle indeksinizin normal seviyede olduğuna emin olmanızı tavsiye ediyoruz.
4. Cerrahi Operasyon Öncesi Hiçbir Şey Yiyip İçmeyin
Yaşa göre değişiklik gösterse de, erişkin hastalarda genel anestezi öncesinde 6 saatlik bir açlık dönemi gerekli görülmektedir. Çünkü, tokluk dolayısıyla kusma, mide içindekilerin akciğerlere kaçışı gibi problemler anestezi sırasında ve sonrasında önemli sorunlara sebep olabilir.
Önceden planlı ameliyatlarda, aç kalma konusunda anestezi doktorunun söyledikleri dikkate alınmalıdır
Lokal Anestezi
Lokal anestezi, hastanın vücudunun bölgesel olarak uyuşturulduğu anestezi türüdür. Çoğunlukla deri altından enjekte edilen anestezik ilaçlar sayesinde, sadece belirli bir bölgedeki sinir duyuları etkisizleştirilir. Hastanın bilinci açık olur; ancak, hasta operasyon geçirdiği bölgede ağrı veya acı hissetmez.
Lokal anestezi, uygulandıktan yaklaşık 15 dakika sonra etki eder. Anestezinin etki süresi ise, kullanılan anestezik ilacın türüne ve miktarına göre değişiklik göstermektedir.
Genellikle göz, burun, boğaz, kulak, göz, omuz, deri, periferal kan damarı, diş cerrahi operasyonlarında kullanılan lokal anestezi iki şekilde uygulanır;
İnfiltrasyon
Dokuya etki eden anestezi türü olarak bilinen infiltrasyon, cilt altına veya yüzey dokuları içine anestezik ilaçların enjekte edilmesiyle yapılır. Böylece, ameliyat edilecek bölge hissizleştirilirken hastanın bilincinin yerinde olması sağlanır.
Topik Anestezi
Yüzeyden emilen anestezi türü olarak bilinen topik anestezi, iğne kullanılmadan uygulanmaktadır. Anestezik madde, operasyon yapılacak bölgeye damlatılır, sürülür veya püskürtülür. Genellikle ağız ve diş sağlığı doktorları, göz cerrahları tarafından kullanılan topik anestezi, yapılan operasyonun hissedilmemesi için çok önemlidir.
Spinal ve Epidural Anestezi
Genel cerrahi, kadın doğum ve ortopedik cerrahisinde sıkça yararlanılan iki yöntem olan spinal ve epidural anestezi, son yıllarda oldukça yaygınlık kazanmıştır. Epidural anestezi sayesinde, ameliyat sonrası ağrı kontrolü de sağlanabilmektedir.
Spinal anestezi, hastanın bel bölgesindeki omurilik sinirlerin geçtiği spinal aralığa anestezik maddeler verilmesiyle yapılır. Hastada herhangi bir bilinç kaybı olmaz, hastanın şuuru açıktır; ancak, anestezi uygulanan bölgede ağrı hissedilmez. İğnenin yapıldığı seviyenin üç omur üzerinden başlayarak hastanın ayak parmaklarına kadar ilacın yayılması şeklinde bir uyuşma gerçekleşir. Ağrısız doğum, sezeryan gibi kadın doğum cerrahi operasyonlarında; fıtık, apandisit gibi genel cerrahi ameliyatlarında ve bacak ortopedi ameliyatlarında tercih edilmektedir.
Epidural anestezi ise, epidural aralıktan küçük bir kateter yerleştirilerek o bölgede bırakılması ile uygulanır. Ameliyat sonrasında, bu kateter ağrı kesici ilaçlar verilerek ağrıların önlenmesine yardımcı olur. Ayrıca, epidural anestezi ile genel anestezide kullanılan ilaçların yarattığı riskler en aza indirgenebilir.
Anestezi Uzmanı Kimdir?
Anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanı ve anestezist olarak da bilinen anestezi uzmanı, anestezi uygulamasını yapan doktordur.
Anestezi doktoru, cerrahi operasyon öncesinde hastayı muayene edip, yapılacak ameliyat için en uygun anestezi yöntemine hastayla birlikte karar vermektedir.
Magnet hastanesi, alanında en iyi anestezi uzmanları ile çalışmaktadır. Ağrısız ve güvenli bir ameliyat için gerekli ortamı yaratacak anestezi uzmanı, hem hastalar hem de cerrahlar için konforu sağlayacaktır.
Anestezi Öncesi Değerlendirme Nasıl Yapılır?
Magnet hastanesi olarak, anestezi öncesi değerlendirmede şu süreçleri takip etmekteyiz:
Anestezi doktoru hasta ile tanışır. Ardından, hastanın sağlık durumuyla ilgili değerlendirmeler yapmaya başlar. Hastanın genel sağlık durumu, hastalığıyla ilgili edinilen veriler, ilaç alerjileri, diğer alerjileri, düzenli ilaç kullanımı, varsa daha önceden geçirdiği ameliyatlar, hastanın daha önce geçirdiği ameliyatlarda kullanılan cerrahi yöntem ve anestezi teknikleri, hastanın kan grubu hakkındaki bilgiler dikkatle değerlendirilir.
Gerekli görülmesi halinde, kişinin var olan hastalıkları değerlendirilir, ameliyata engel teşkil eden bir durum olup olmadığı tartışılır ve tedavi yöntemleri yeniden düzenlenir.
Hastalar, bilinen alerji durumunu muhakkak anestezi uzmanına bildirmelidir. Özellikle ilaç alerjilerinin varlığının bilinmesi, bu ilaçların ameliyat sırasında kullanılması halinde oluşabilecek alerjiye bağlı komplikasyonları önlemek için çok önemlidir.
Düzenli kullanılan ilaçların varlığı halinde, durumun anestezi uzmanıyla önceden paylaşlması da önemlidir. Aksi halde, bazı ilaçlar kanamaya yol açabilir veya anestezide kullanılan ilaçlarla istenmeyen etkileşimlere girebilir.
Anestezi Öncesi Değerlendirmede Kullanılan Tanı Yöntemleri
Anestezi doktoru, anestezi öncesi değerlendirme için hastadan akciğer filmi, elektrokardiyografi, kan sayımı, karaciğer ve böbrek fonksiyon testi isteyebilir.
Gerekli görüldüğü durumlarda, farklı tetkikler de istenebilir. Hastada kronik bronşit, astım gibi bir akciğer hastalığı bulunuyorsa, solunum fonksiyon testi talep edilebilir. Kan sayımı sonucunda hastada kansızlık olduğu tespit edilirse ameliyat öncesinde durumun düzeltilmesi gerekebilir.
Anestezi ilaçlarının bazıları, karaciğer ve böbreğe yan etki gösterebilir. Bu nedenle, hastanın karaciğer ve böbrek fonksiyonları dikkatle değerlendirilmeli, herhangi bir bozukluk saptanması durumunda gerekli önlemler alınmalıdır.
Anestezi uzmanı ile yapılan görüşme ve testler sonrasında, ameliyat riski belirlenir. Ameliyat ve hastanın güvenliği için ortaya çıkabilecek risk faktörleri en aza indirgenir.
Anestezi Yöntemine Nasıl Karar Verilir?
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, genel anestezi dışındaki diğer yöntemlerde, hastanın bilinci açık olur. Anestezi yöntemi, anestezi doktoru tarafından belirlenir. Hasta, ameliyat öncesi belirlenecek olan anestezi uygulaması hakkında detaylı olarak bilgilendirilir ve olası riskleri anladığına emin olunur.
Anestezi Alma Süreci
Hasta ameliyathaneye alındığında, göğüs bölgesine elektrotlar yerleştirilmektedir. Böylece, hastanın kalp atışı ve ritmi ekran üzerinden takip edilebilir.
Kola yerleştirilen manşon sayesinde kan basıncının takip edilmesi mümkün hale getirilir. Tırnak yatağına yerleştirilen alet ile kandaki oksijen miktarı incelenebilir. Gelişmiş bazı cihazlar sayesinde de kandaki karbondioksit miktarı ölçümlenebilir.
Ameliyat süresince, hastanın kalp ritmi, kandaki oksijen miktarı ve kan basıncı anesteziyoloji uzmanı tarafından yakın bir şekilde takip edilir. Parametrelerde gelişebilecek değişiklikleri normale çevirmek için ilaçla müdahale uygulanabilir.
1 note
·
View note
Text
Şifa
Her ne kadar kendimi kanser hastası olarak görüp hissetmesem de; böyle de bir gerçek maalesef ki var. Hal böyle olunca insanın ilgi alanı da başka konulara kaymaya başlıyor; örneğin sağlık. Yeni ilgi alanımın ilk ürünü olan Şifa Belgeseli ile karşınızdayım.
Öncelikle dikkatinizi çekmek istediğim konu sebebi bilinemeyen hastalıkların çokluğu. Benim hastalığım gibi, neden olmuş, bilinmiyor. İşte bu noktada işin içine psikoloji giriyor ve sebep bulunuyor stres. Youtube’da izlediğim iki kanser hastası kardeşim var, onlar da çok sağlıklı olmalarına rağmen (sağlıklı beslenme, spor, kötü alışkanlık yok, aile öyküsü yok) birden bire yakalandıkları bu hastalıktan öncesindeki dönemlerinin, onlar için stresli bir dönem olduğunu ifade etmeleriyle bende şimşekler çaktı ve bu belgeseli izlemeye karar verdim. İşte belgesel de sebebi stres olarak tespit etmesinin yanında, tersinin de mümkün olabileceğini bize gösteriyor. Doktorların kesinlikle hiçbir umut vermediği hastaların çok kısa sürelerde, sadece zihinlerinin gücüyle elde ettikleri mucizelere bizleri şahit ediyor.
İlaç firmasında kanser ilaçları üzerinde çalışan bir organik kimya uzmanının sözleri çok ilginçti mesela. İlaçları test ederken bir gruba gerçek ilaç, bir gruba da ilaç adı altında etkisiz bir madde veriliyormuş. Bu aslında ilaç olmayan ilaçların başarı oranı ile gerçek ilaçların başarı oranı kimi zaman aynı bile olabiliyormuş. Müthiş bir iddia gerçekten, resmen adamlar ilaç içtiklerini sanarak iyileşmişler. İnancın vücudumuzda gerçekleştirdiklerine bakar mısınız? Hastalığımı ilk öğrendiğimde de söylemiştim, ah biraz popo olacak da, kemoterapi falan istemeyip, kendi kendini iyileştirmenin yoluna bakacaksın.
Başka bir tarafta modern tıbbın temellerinin hali hazırda Newton fiziğine dayandığını, artık oraları çoktan geçtiğimizi kuantum fiziğinde olduğumuzu, bu yüzden de modern tıbbın pek çok konuda aksadığından bahsediliyor. O kadar doğru ki, güya benim kanser olduğumu teşhis edecekler, yaptırdıkları bütün tetkikler kansere sebep olabiliyor (tomografi, PET, röntgen), hadi teşhisi geçtim ilaç diye verdikleri şey kanser yapıyor, yan etkileri say say bitmez, hepsi de sık görülen yan etkiler.
Çok ilginç bir kadın -hoş belgeseldeki herkes ilginç- vardı belgeselde, kadının işi; doktorların bizim yapacağımız bir şey kalmadı, artık yolun sonundayız dediği, ama azimle farklı ve alternatif yöntemler ile hastalıklarını yenen insanları bulup onlarla eni konu sohbet ederek istatistiklerini tutmak. Kadın kendine bunu iş edinmiş, bayılıyorum yabancıların bu farklı işlerine, meraklarına. Bizde yok böyle araştırmacılık, en araştırmacı gazetecilerimiz, akademisyenlerimiz bile tırt, tırışka. İstatistik tutmak yok bizde bir kere, veri okumak, analiz etmek; sıfır, sıfır, sıfır. Neyse, biz kadınımıza geri dönelim. Yaptığı sanıyorum 1.400 görüşmenin sonucu şu: herkesin hastalıklarını yenmede uyguladığı bir şeyler var, hepsini toparladığımızda 75 maddelik bir liste ortaya çıkıyor. Ama bu 75 madde herkeste aynı değil, birinin yaptığını öbürü yapmıyor. Herkesin yaptığı ise 8 şey varmış ve şunlarmış:
Diyetinizi kökten değiştirmek
Sağlığınızı kontrol altına almak
Sezgilerinizi takip etmek
Bitkileri kullanmak
Bastırılmış duyguları serbest bırakmak
Sosyal destekleri kucaklamak
Manevi (ruhsal) yönünüzü derinleştirmek
Yaşamak için güçlü bir nedene sahip olmak
Alın size “kanseri 8 maddede yenin” içeriği :)
Daha fazla uzatmayayım ki bir miktar izleme hevesi kalsın içinizde, merak etmeyin bunlardan başka bir sürü ilginç şey daha bulacaksınız belgeselde. Özellikle nedeni bilinemeyen kronik hastalıkları ve kanseri olanların kesinlikle izlemesi gereken, ufuk açıcı olduğu kadar umut verici de olan bu belgeseli şiddetle öneriyorum. Eğer sağlığınız yerinde ise de buna şükür etmek ve sağlıklı bir hayat sürmeye devam edecek tüyoları yakalamak için izleyebilirsiniz.
1 note
·
View note